
Dünyada ve Ülkemizde buğday insan ve hayvan beslenmesinde temel besin maddesidir (FAO,2022). Dünya nüfusunun %35’inin besin ihtiyacını ve günlük kalorinin %20’sini karşılamaktadır (Kaya ve ark., 2015). Dünya’da 225.4 milyon ha alanında gerçekleştirilen buğday ekilişine karşılık 735 milyon ton buğday ve 331 kg/da verim elde edilmektedir (FAO,2022). Ülkemizde buğday ekim alanları çok geniş olduğu gibi yetiştiriciliğe uygun olmayan alanlarda dahi üretimi yapılabilmektedir. Bu nedenle birim alandan alınan verimin yanı sıra üretimin sürdürülebilir olması çok önemlidir (Salim, 1985; Larcher, 1995). Buğdayda verim ve kalite, çevre ve yetiştirme şartlarından büyük ölçüde etkilenen kantitatif özelliktir (Steppuhn ve ark., 2001). Ekmeklik buğday genotipleri üzerinde yapılan çalışmalarda araştırıcılar genotip x çevre interaksiyonunun tane verimi, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı üzerinde etkili olduğunu saptamışlardır (Irshad ve ark., 2002). Ülkemizde buğday üretiminde oluşan mevsimsel dalgalanmaların en önemli sebebi kuraklıktır. Bu sorunun çözümünde çevresel streslere mukavemet çok önemli bir özelliktir (Öztürk ve Akten, 1996). Bitkilerde stres; fiziksel, kimyasal veya biyolojik kaynaklı olabilmektedir. Fiziksel ve kimyasal stres kaynaklan abiotik stres faktörleri olarak da isimlendirilmekte olup, bunlar arasında kuraklık stresi bitkisel üretimi sınırlayan en önemli faktör durumundadır. Dünya topraklarının 1/3' ünden fazlasını yakından ilgilendiren kuraklık stresi, kuru tarım alanlarındaki buğday üretiminde ciddi problemlere neden olmaktadır (Schonfeld ve ark, 1988). Islahın esas amaçlarından biriside kurağa mukavemeti geliştirmektir. Buğday genotipleri, kurağa karşı farklı tepkiler gösterebilmekte ve geliştirdikleri çeşitli koruyucu mekanizmalarla su noksanlığına dayanabilmektedirler. Bu mekanizmalardan bazıları kuraklıktan kaçma, kuraklıktan korunma ve kuraklığa toleranstır (Öztürk ve Akten, 1996). Kurak koşullarda bitki tarafından topraktan alınan suyun miktarının; kök derinliği ve kök dağılımı ile yakından ilgili olduğu belirtilmektedir. Daha iyi yayılmış ve daha derinlere inebilen bir kök sistemi, kurağa daha fazla mukavemetle ilgili olmakta ve köklerini toprağın alt kısımlarına doğru yeterince uzatabilen genotipler aralıksız olarak su temin edebilmektedirler. Bu bakımdan, kökleri daha iyi yayılma gösteren, yeterince derinlere inebilen ve kök gelişmesini tane dolumunun ileriki dönemlerinde de sürdürebilen genotipler kuraklığı daha az zararla atlattıkları belirtilmiştir (Öztürk ve Akten, 1996). Özellikle kuru tarım şartlarında maksimum ekim derinliği çim kını uzunluğuna göre belirlenmektedir. Tahıllarda 8 ve 10 cm ekim derinliğinde çim kını ve sürme gücü arasında çok önemli bir ilişki bulunmaktadır (Bayram ve ark., 2013). Kuru tarım sistemi uygulanan yerlerde, alatav zararından korumak için tohumları toprak neminin bulunduğu derin noktalara ekmek gerekmektedir (Akkaya, 1994). Bu amaçla Van gölü havzasında Urartular döneminden günümüze kadar gelen yerel bir popülasyonu olan “tir” buğdayı ve ekimi özellikleri itibari ile dikkat çekmektedir. Bölgemiz volkanik yapıda olduğundan güzlük klasik ekimde (Ekim ayı) yağışlardan sonra kalın bir kaymak tabakası bağlayarak çıkışın %50 azalmasına neden olur. Tir ekiminde tohumlar ağustos ayı içinde özel mibzerle açılan 15-18 cm derinliğindeki karık içine 7-8 cm derinliğe ekilerek gölge tavından faydalanarak sonbahar yağışı ve kaymaktan etkilenmez (Altuner ve ark., 2020). Bu metot havzada sürdürülebilir üretim için uygulanan bir yöntemdir. Tohumlar karık içine 8 cm civarında bir derinliğe ekilmesi, tir buğdayının koleoptil uzunluğunu arttırdığı düşünülmektedir. Bu yönüyle uzun koleoptil boyu, kuvvetli sap yapısı, hastalık ve zararlılara dayanıklılık ile bölgede uzun yıllar boyunca stabil bir verim, karakteristik özellikleri haline gelmiştir (Altuner ve ark., 2020). Van gölü havzasında 127 lokasyondan toplanan tir buğdayı genotipleri karakterizasyonu yapılmıştır. Araştırmada kırik, kırmızı ve beyaz tir, hevidi, köse genotipleri ile Doğu-88 ve Bezostaja kültür çeşitlerinde kuraklık stresinin çimlenme ve verim unsurları üzerine etkisinin tespiti amaçlanmıştır.